HEKİM  - TABİB (DOKTOR)   
(Farkı ne?)

 

Uzun zamandan beri dikkatimi çekmişti. Osmanlı tıp dilinde, bu meslek mensubları için, Hekim ve Tabib (Doktor) olmak üzere iki deyim kullanılmıştır. Bunların arasında bir ayrılık olduğunu hiç aklıma getirmiyor, eşanlamlı iki sözcük olduğunu düşünüyordum. Bu düşüncem bir süre önce tanık olduğum bir olayla değişiverdi. Arada fark vardı. Hem de dağlar kadar.

 

Gelin önce size söz konusu olayı özet olarak anlatayım. Olay tümüyle gerçek. Şimdi dinleyin, önce  birinci tablo:

 

Eşim geçirdiği çok ciddi bir ameliyattan sonra kaldığı yoğun bakım servisinden henüz çıkmıştı. Yüzü mosmor ve ödemliydi. Gözlerini açamıyor bir yudum suyu içerken bile zorluk çekiyordu, ağrıları vardı. Bu sırada ziyaretine doktoru geldi...

 

- Nasılsın bakalım **** hanım?

*** hanım ne diyecektir? Şikayetlerini sıralamaya başlar. Birdenbire doktorun yüzü değişir..

- Ama **** hanım hep şikâyet  hep şikâyet hiç teşekkür yok mu?

 

Ve hışımla arkasını dönerek kapıya yönelir. Bu sırada orada bulunan hastanın oğlu bir şeyler sormak ister. Yanıt tam bir doktora yakışır biçimdedir.

 

- Bilmiyorsan kitap vereyim de okuyup öğren. Siz zaten ailece bana güvenmiyorsunuz.

 

Ertesi gün doktor hastasını gene ziyarete gelmiştir. Bu kez hastanın yanında ben bulunuyordum. Bir gün önceki olayı duymuş ve üzgündüm.

 

- Doktor bey, Siz ailece bana güvenmiyorsunuz demişsiniz.

- Demişimdir. N’olmuş?

- Hiç size güvenmeseydik ailemizin en değerli varlığını size emanet eder miydik?

- Hadi sen git hastana bak

 

Ve arkasını dönüp gider.

 

Dikkatinizi çekerim. Bu sayın doktorun hitap ettiği kimse altmış yıllık bir hekim, en az O’nun yaşı kadar uzman ve yüzlerce öğrenci yetiştirmiş bir öğretim üyesi de olabilir, sıradan bir vatandaş da. Hiç önemli değil. Önemli olan doktorun hasta sahibine ve hastasına davranışıdır. Belli ki o kendisine emanet edilen bedeni, kendi gibi duyguları olan bir insan değil, bir robot gibi görmektedir. Şimdi anlıyorum, bu tiplerin varlığını, üstün sezgisine inandığım halkımız çoktan farkına varmış, caddelerde rastladığınız 'TV HASTANESİ, OTO HASTANESİ' ve benzeri tabelalar bu sezginin ürünü olarak belirmeye başlamıştır.

 

Şimdi geliyorum ikinci tabloya :

**** hanım aynı zamanda kalp hastasıdır. Bu yüzden aynı anda bir kardiyolog kontrolündedir. Ameliyat sonrası O da hastasını ziyarete gelmiştir.

 

- Nasılsınız **** hanım ?

 

Yanıtlar aynıdır. Doktor hastayı sabırla dinler. Yanağını okşar,

 

- Çok önemli bir operasyon geçirdiniz. Bütün  bunlar normal, ama hapsi geçecek. Şimdi siz uyuyun ve dinlenin.

 

**** hanımın şiş ve morarmış yüzü gevşer, açamadığı gözlerinde gülümsemenin çizgileri belirir. “İnşallah, sağ olun” der ve huzur içinde uykuya dalar.

 

İşte aradaki fark. Bunların her ikisi de mesleklerinin zirvesine erişmiş başarılı birer doktor(tabib)dur. Ama ikincide, öncekinde olmayan bir şey vardır... İNSAN SEVGİSİ. O hastasının, robot değil,  kendisi gibi duyguları olan bir insan olduğunun bilincindedir. Ve onun için bir manüplatörden, sıradan bir doktordan farklıdır. Adı Hikmet... değildir ama HİKMET sahibidir; 'HEKİM'dir.

 

Şimdi size bunları aktarırken başka bir olayı anımsadım. Prof. Dr. Cengiz Kutay birgün derste,
“Çocuklar  bugün size nöroşirürji anlatmayacağım; ama dikkatle izlemenizi istediğim bir film   göstereceğim” der. Filmin adını anımsamıyorum ama konusu özetle şöyle:

 

Zamanının çok başarılı, çok şöhretli ama biraz haşin ve acıma duygularından da biraz yoksun bir tabibi zamanı gelince emekliye ayrılıyor. Bir süre sonra da kendinde bazı hastalık belirtileri hissediyor. Gerekli muayene ve tetkikler için uzun yıllarını verdiği hastahaneye gidiyor. Belki de çoğu kendi yetiştirdiği meslektaşları, konsey odasında toplantı halindedir. Kapıyı hafifçe tıklatıp aralıyor. İçerden bir ses:

 

- Görüyosunuz toplantı halindeyiz; sıranızı  bekler misiniz...

 

Doktorumuz kapıyı kapatıp bekleme salonunda bir koltuğa çöküyor. Karmakarışık duygular içersinde  kendi meslek yaşamını göz önünden geçiriyor. Ve mırıldanıyor.

 

- Demek ki doktor kendi hastalanmadıkça doktor olamıyor.

 

Genç meslektaşlarım, ne olur siz gerçek hekim olmak için hastalanmayı beklemeyin. Unutmayın ki hastanız da sizin gibi duyguları olan bir insandır. Ve sığındığı, yardım ve şevkatını beklediği sadece Tanrı ve hekimidir. Onun için de HEKİMLİK İLAHİ bir  meslek.

 

Ben şu anda hepinizi birer gerçek hekim olarak selamlıyor başarılar diliyorum.

 

Prof. Dr. Suat Vural